Yeryüzünün en şerli geçen günlerinden bir güne daha yaklaşıyoruz. Belki de Allah’ın subhanehu ve teâlâ en çok gazaplandığı, insanları topyekûn helak etmek istediği günlerden bir gündür. O da yılbaşı diye..
Yeryüzünün en şerli geçen günlerinden bir güne daha yaklaşıyoruz. Belki de Allah’ın subhanehu ve teâlâ en çok gazaplandığı, insanları topyekûn helak etmek istediği günlerden bir gündür. O da yılbaşı diye bilinen Avrupalılardan ithal edilen ve Hristiyanlığın doğuşunun kutlandığı ‘Noel gecesi’. Bu gecede neredeyse yeryüzünün her yerinde insanlar sabaha kadar Allah’a isyan etmek ve hudutlarını çiğnemek için ellerinden gelen her türlü masiyet ve rezillikleri yapmaya çalışacaklar. Neden Allah subhanehu ve teâlâ o gecede gazaplanmasın ki? Bütün fitne ve kötülüklerin başı olan fuhşiyat, en rezil ve en çirkin şekliyle o gece insanlar tarafından gerçekleşecek ve yine içki, kumar ve daha birçok masiyet/haram işlenecektir.
O gecede insanlar Allah’ı kızdırdıklarında, biz Müslümanların uyuması düşünülemez. Bilakis uyanık olup, fitnenin öncüleri için beddua, insanların hidayeti için ve en önemli ise bu mücrimlerin işlediklerinden dolayı bizleri de bunlarla beraber helak etmemesi için Allah’a çokça dua etmemiz gerekir o gecede.
Kafirlerin küfürleri sebebiyle bunca cürüm ve rezaletleri yapmalarını normal karşılayabiliriz. Ama Allah’ın subhanehu ve teâlâ kendileri için koyduğu, insanın fıtratına en uygun hayat nizamı İslam olmasına rağmen bunu bir eziklik olarak algılayan ve kendilerine Müslüman diyen milyonlarca insanın o gecede bu yapılanlara iştirak etmelerine ne denilmeli? Bu da bize Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem haber verdiği gibi İslam ümmetinin ileride iman konusunda yaşayacağı problemlerin gerçekleştiğini göstermektedir. Nitekim Buhari ve Müslim’de geçen bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der:
“Sizler, sizden öncekilerin yollarını karış karış ve adım adım izleyeceksiniz. Hatta onlar bir kelerin deliğine girseler siz de onlarla beraber gireceksiniz’, bunun üzerine sahabe: ‘Ey Allah Rasûlü, Yahudi ve Hristiyanları mı kastediyorsun?’ diye sordu. Rasûlullah da: ‘Başka kim olabilir ki.” dedi.
Bu hadisin başka bir rivayetinde Rasûlullah bu benzeşmenin her meselede olacağını haber veriyor:
“Onlar, yolda anneleriyle zina yapsalar sizde yolda annelerinizle zina yapacaksınız.” (Sünenler)
Heyhat…! Ne yazık ki tüm bunlar yaşanmakta… Her şeyde ama her şeyde onlara benzemek…
Oysa iman ve küfür hem şer’i hem de tabiat gereği birbirine taban tabana zıt iki kutup gibidir. Yani imanın olduğu yerde küfür, küfrün olduğu yerde iman olmaz. Ki Allah subhanehu ve teâlâ zaten yüce kitabının birçok yerinde bu iki taifenin mensuplarının arasındaki düşmanlığı sürekli belirtmektedir. Peki, nasıl oldu da bu alçaklık kompleksine sahip olan ve aynı zamanda kendilerine Müslüman diyen insanlar bu hale geldiler. İnşaallah burada bu meseleyi izah etmeye çalışacağım. Ama öncesinde iki zümre arasında düşmanlığın nasıl oluştuğunu ve Müslümanların bu düşmanlıkta itikatları ve menheclerinin nasıl olması gerektiğini beyan edersek mevzuumuz daha iyi anlaşılacaktır. Bismillah.
Düşmanlığın Kısaca Tarihçesi
İnsanlar yeryüzüne gönderilmeden önce yüce Allah, Kitab-ı Mubin’in bir çok yerinde Adem aleyhisselam ve şeytanla arasında geçen diyaloğu anlatıyor. Bu konuyu anlatan ayetlere bakıldığında ilk olarak Allah Adem’i yaratığını ve O’na ilmi öğrettiğini beyan ediyor. Bakara süresindeki ayetlerde Allah subhanehu ve teâlâ bu konuyu şöyle belirtir:
“Hatırla ki Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Onlar: ‘Bizler hamdınla seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?’ dediler. Allah da onlara: ‘Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim’ dedi. Allah, Adem’e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: ‘Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin’ dedi.” (2/Bakara, 30-31)
Daha sonra Allah subhanehu ve teâlâ başka ayetlerde meleklere, Adem’e aleyhisselam secde etmelerini emrediyor. Meleklerin hepsi Allah’ın emrine itaat edip secde ederken, sadece iblis, Allah’ın secde emrine kendince bozuk bir kıyasla karşı çıkıyor ve Adem’e aleyhisselam secde etmiyor.
Allah subhanehu ve teâlâ bunu şeytana sorduğunda ise:
” ‘Seni yarattığım halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.!” (7/Araf, 12)
Kıssanın devamı için Bakara suresindeki ayetlere bakıldığında:
“Biz: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz’ dedik. Şeytan onların ayaklarını kaydırıp ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: ‘Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır’ dedik.” (2/Bakara 35-36)
Sonuç olarak; Adem aleyhisselam, şeytanın kandırmasıyla Allah’ın subhanehu ve teâlâ yasakladığını yapıyor ve yaptığı bu hatadan dolayı da Allah’a tevbe ediyor. Nitekim ayette:
“Adem Rabbinden bir takım kelimeler aldı (tevbe etti). O da tevbesini kabul etti. Çünkü O, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (2/Bakara, 37)
Şeytan ise tam tersine daha çok azıp kıyamet saatine kadar insanları saptırmak, onları da kendisi gibi ahirette hüsran ve ateş ehli kılmak için Allah’tan mühlet istiyor. Rabbimiz ayetlerde bu durumu şöyle belirtir:
“Allah buyurdu: ‘Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis): ‘Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın’ dedi. Allah: ‘Öyle ise, in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın!’ buyurdu. İblis: ‘Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver’ dedi. Allah: ‘Haydi, sen mühlet verilenlerdensin’ buyurdu. İblis dedi ki: ‘Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!’ dedi. Allah buyurdu: ‘Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! And olsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!’ ” (7/Araf, 12-18)
Kur’an’ın başka bir ayetinde bu olay şöyle anlatır:
” (Allah): Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’ dedi. (İblis): ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim’ dedi. Allah şöyle buyurdu: ‘Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun! Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!’ İblis: ‘Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver’ dedi. Allah buyurdu ki: ‘Sen mühlet verilenlerdensin. Allah katında bilinen vaktin gününe kadar…’ İblis dedi ki: ‘Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna…’ ” (15/Hicr, 32-40)
Böylelikle insanlar yeryüzüne indirilmiş oldu. Lakin Allah subhanehu ve teâlâ bunu bir son olması için değil, ahiret hayatının bir başlangıcı olması için de dünya hayatını, insanların imtihan olmaları için bir mesken kılıyor. Allah ayette şöyle der:
“O, hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O, Azizdir, Gafurdur.” (67/Mülk, 2)
İnsanlar Allah Katında Mümin-Kafir Diye İki Zümredir
Allah subhanehu ve teâlâ kevni iradesi ile insanlar kâfir ve mümin olarak iki zümreye ayırır. Nitekim ayette:
“Sizi yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.” (64/Teğabun, 2)
Ve bu iki zümre arasında iman-küfürden dolayı ebedi buğz, düşmanlık ve savaş vardır.
Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ, Adem’i aleyhisselam ve eşini yeryüzüne indirdiği zaman:
“…Kiminiz kiminize düşman olarak inin…” (2/Bakara, 36)
diyerek bizlere çok önemli bir noktayı belirtmekte ve henüz dünya hayatının başında bile iki zümre arasında ebedi bir düşmanlığın olduğundan bahsetmektedir. Yani bir tarafta Allah’a teslim olan Allah’ın dostları, diğer tarafta Allah’tan gelen apaçık beyyinelere karşı gelen, heva ve hevese tabi olan şeytanın dostları.
Kur’an-ı Kerim’de ‘Vela ve Bera’nın İşleniş Metodu
İki zümre arasındaki düşmanlık itikat kitaplarında vela(dostluk) ve bera(düşmanlık) başlığı altında işlenir. Ehli Sünnet’in yanında vela ve bera tüm tevhidin semeresi olduğu için itikadın ve dinin en önemli asılları arasında sayılmıştır. Vela ve beranın Kur’an-ı Kerim’de işleniş metodunu maddelere ayıracak olursak Ehli Sünnet’in neden bu meseleye bu kadar önem atfettiğini görebiliriz. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ kendi kitabında bu meseleyi öne çıkarmış, meseleyi imanın olmazsa olmazlarından zikretmiş, her fırsatta müminlere bunun hikmetini (neden düşmanlık etmesi gerektiğini) ayrıca beyan etmiş ve Müslümanlara bunun pratik örneğini (Rasûllerle) göstermiştir. Şimdi maddeleri zikredecek olursak;
1. Madde: Müminler müminlerin, kafirler ise kafirlerin dostudur.
Allah Kur’an-ı Kerim’de ısrarla bu iki zümrenin birbirine düşman, her iki zümrenin de kendi içinde birbirlerinin dostları olduğunu beyan etmiştir. Yani mümin müminin dostudur, kafir de kafirin. Bu konudaki ayetleri kısaca zikredecek olursak:
Allah subhanehu ve teâlâ Tevbe suresinde geçen ayetlerde diyor ki:
“Mümin erkeklerle, mümin kadınların bazısı bazısının dostular.” (9/Tevbe, 71)
Allah subhanehu ve teâlâ iman ehlinin durumunu belirttiği gibi aynı surede kafir ehli olanların durumunu da belirtiyor:
“Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” (9/Tevbe, 67)
Yine başka bir ayette şöyle geçer:
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Çünkü onlar (ancak ve ancak) birbirlerinin dostudurlar.” (5/Maide, 51)
Allah’ın bunu ısrarla beyan etmesinin sebebi; Müslümanların şunu anlaması içindir: ‘Müminden kafire, kafirden mümine dost olmaz.’ Allah subhanehu ve teâlâ onları birbirine dost kılmış, müminleri ise birbirlerinin dostu kılmıştır.
2. Madde: İslam, müminlerin kafirleri dost edinmelerini yasaklamıştır.
Allah subhanehu ve teâlâ bunu şer’i bir hükme bağlayarak müminlerin kafirleri dost edinmelerini kesin bir dille yasaklamıştır. Nitekim ayeti kerimede Allah subhanehu ve teâlâ şöyle der:
“Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim de bunu yaparsa bunda sonra Allah ile onun arasında hiçbir bağ yoktur.” (3/Âl-i İmran, 28)
Âl-i İmran suresi 25. Ayette yine Allah subhanehu ve teâlâ diyor ki:
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.” (3/Âl-i İmran, 25)
Kur’an’ın başka bir yerinde Allah subhanehu ve teâlâ diyor ki:
“Onlardan ne bir dost ne de bir yardımcı edinme!” (4/Nisa, 89)
Bu müminlere yönelik diyor ki:
“Sizin için Allah’ın dışında ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (42/Şura, 31)
Öyleyse Kur’an-ı Kerim müminle müminin, kafirle de kafirin dost olduğunu beyan ettikten sonra bununla yetinmemiş; bununla beraber müminlerin kafirleri dost edinmesini kesin bir dille yasaklamıştır.
Burada şöyle bir durum vardır. Bu yasaklamanın cinsi nedir? Çünkü şeriat bir şeyi nehyettiğinde bu nehiy üç manaya gelebilir. Bu nehiy;
1. Küfre sebep olduğundan dolayı olabilir.
2. Allah’ın yasakladığı şey haram olabilir.
3. İrşad olabilir.
Ayrıca bir nehyin bunlardan hangisine delalet ettiği akılla bilinemez yine şeriata dönülüp yan karinelere bakılması lazımdır. Bu açıklamanın sebebi şudur; Allah müminlerin kafirleri dost edinmesini yasakladığı zaman insanın aklına şunlar gelebilir, ‘Tamam, Allah bunu yasaklamıştır. Ama bu dinin olmazsa olmazlarından değildir. Bir insanın onları dost tutmaması iyidir. Ama dost tutarsa bir şey olmaz.’ veya ‘Bu bir nehiydir. Haram da olabilir mekruh da. Onun için kafirleri dost edinmemek iyidir. Ama bunu yapan insanlar da olabilir.’
İşte burada insanın kafasında oluşan bu zannı kaldırmak için Kur’an-ı Kerim bu yasaklamanın hükmünü üçüncü merhalede beyan ediyor.
3. Madde: Kafirlerin dost edinilmesi küfürdür.
Yani Allah subhanehu ve teâlâ kafirleri dost edinmenin imanı götüreceğini ve insanı kafir zümresinden yapacağını açık bir şekilde müminlere Kur’an’ın birçok yerinde beyan etmiştir. Bunun en bariz delili Maide suresindeki şu ayettir:
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Çünkü onlar (ancak ve ancak) birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır.” (5/Maide, 51)
Bu ayeti kerime kafirleri dost tutmanın küfür olduğunun en açık delilidir. Nitekim İbni Abbas radıyallahu anh bu ayeti kerimeyi okuduktan sonra; ‘Aman ha! Dikkat edin sizden biri farkında olmadan Yahudi ve Hristiyan olmasın’ diyor. Bu sözün manası şudur; sizler Yahudi ve Hristiyanlığı tercih etmezsiniz, kendinizi Müslüman diye isimlendirirsiniz. Ama Allah katında bir Yahudi veya Hristiyan olabilirsiniz.
Peki nasıl?
‘Onları dost tutarak.’ Yani onlara, onların dininde yardım ederek, onların dininden razı olarak…
Ayrıca bu ayetin tefsirinde İbni Cerir Et-Taberi rahimehullah şöyle der: ‘Allah onları dost tutanın, hizip olarak onlardan olduğunu bildiriyor. Çünkü bir insan bir insanı dost ediniyorsa demek ki onun üzerinde olduğu şeyden razı olmuş demektir.’
Yine İmam Kurtubi rahimehullah tefsirinde: ‘Allah onların hükmünü onlardan olmak olarak beyan etti.’ derken, İbni Hazm rahimehullah bu ayetin zahiri manası üzerine alınması gerektiğine dair icma olduğunu nakleder.
Bu konudaki başka ayetlere bakacak olursak:
Yine Allah subhanehu ve teâlâ kafirleri dost edinmenin nifak olduğunu beyan ediyor.
“Münafıkları elim verici bir azapla müjdele. Onlar ki; kafirleri mü’minlerin dışında dost edinirler. İzzeti onların yanında mı arıyorlar. Muhakkak ki izzetin hepsi Allah’ın yanındadır.” (4/Nisa, 138-139)
Yine başka bir ayette Allah subhanehu ve teâlâ kafirleri dost tutmalarına rağmen, bu dost tutmalarının kendilerini İslam dairesinden çıkarmayacağını düşünen insanlara çok bariz bir şekilde diyor ki:
“Şayet onlar Allah’a, Rasûlü’ne ve Rasûlü’ne indirilene iman etmiş olsalardı onları dost edinmezlerdi.” (5/Maide, 81)
Bu da Kur’an-ı Kerim’in konuyu işleyişindeki üçüncü merhaledir. Yani bu nehiy, imanın esaslarına taalluk etmekte ve onları dost tutan insanları İslam dairesinden çıkmaktadır.
Kafirlere Teşebbühün Yasaklanması
Kafirleri düşman edinmenin birçok gerekleri vardır. Bunlardan en önemlisi de hem din hem de dünya işlerinde onlara benzememektir.
Çünkü İslam gerek dini alanda gerek dünyevî alanda kafirlere benzemeyi yasaklamıştır.
Dini olarak: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadiste şöyle der:
“Ben kıyametten önce kılıçla gönderildim. Sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na şirk koşulmasın. Benim rızkım, mızrağımım gölgesi altında kılındı. Zillet ve alçaklık, benim emrime muhalefet edenlerin üzerine kılındı. Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” (Ebu Davud, Ahmed)
Bu hadis bize umumen kafirlere benzemenin şeriat tarafından yasaklandığını gösterir. Ayrıca bir çok yerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dini alanda kafirlere benzemeyi yasaklamış ve onlara muhalefeti emretmiştir. Mesela Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki:
“Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar Peygamberleri ölünce kabirlerini mescid edindiler. Sizleri bundan yasaklıyorum.” (Buhari, Müslim)
Başka bir hadiste Yahudilerin namazda ellerini kalçalarının üzerine bağlamaları nedeniyle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu yasaklıyor. Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki:
“Yahudiler ayakkabılarıyla namaz kılmazlar. Siz ayakkabılarla namaz kılın.” (Ebu Davud, İbni Hibban)
Dünyevî olarak: Abdullah bin Amr bin As radıyallahu anh diyor ki:
“Ben üzerimde muasfer (kırmızı ve sarı arası bir renk) bir elbiseyle Rasûlullah’la karşılaştım. Rasûlullah elbiseyi görünce bana dedi ki: ‘Bu kafirlerin elbiseleridir. Sen bunu giyme.’ ”
Bu hadiste Rasûlullah kafirlere has olan bir elbisenin kullanılmasını yasaklıyor. Dikkat edilirse bu elbise kafirlerin dinini temsil etmemektedir.
O zaman Müslümanlar, kafirlere has olan yani kendileriyle; Yahudi, Hristiyan ve diğer milletlerden temayuz ettiği (Kendini göstermek, sivrilmek) -ister dini ister dünyevi olsun- her şeylerinde onlara benzememekle emrolunmuşlardır.
Kafirlere teşebbühte iki meselenin bilinmesi gerekir:
Birinci Mesele: Kafirlere Benzemenin Hükmü
“Kim bir kavme benzerse oda onlardandır.” (Ebu Davud)
Hadisin zahirinden kafirlere benzemenin küfür olduğu anlaşılmaktadır. Ama yukarıdaki Amr’ın radıyallahu anh hadisi bize her benzemenin küfür olmadığının gösterir. O zaman kafirlere teşebbühün hükmünde tafsilata gitmek zorundayız.
1. Küfür olan benzeşme: Kafirlerin, küfür olan itikatlarını temsil eden söz ve davranışlarda onlara benzemektir. Bu şeylerde kafirlere benzeyen insanlar küfre girerler. Mesela: Boyununa haç veya beline zünnar takmak insanı küfre sokar. Çünkü bunlar kafirlerin küfür itikatlarını temsil etmektedir. Aynı şekilde konumuzla alakalı olarak kafirlerin küfür bayramlarını kutlamak veya onlara iştirak etmek de insanı küfre sokar. Mesela: Mecusilerin ‘nevruz’, Hristiyanların ‘yılbaşı’ gecelerini ihya etmek bu babtandır. Nevruz; Mecusilerin ateşi kutsadıkları bir gün, yılbaşı ise; Hristiyanların, Hristiyanlığın doğuşunu kutladığı bir gündür. Her ikisi de küfür olduğu için onlara iştirak da küfür ve şirk olur.
2. Haram olan benzeşme: Kafirlerin küfür itikatlarının simgesi olmayan ama onların kendisiyle temayüz ettikleri konularda kafirlere benzemektir. Mesela, muasfer elbiseyi giymek veya günümüzde kafirlerin itikadını temsil etmeyen ama kendilerine has olan söz ve davranış, giyim ve kuşamda onlara benzemek haram olan benzemeye dahildir.
3. Mekruh olan benzeşme: Bu da genel olarak kafirlere benzemektir.
İkinci Mesele: Şeriatın Kafirlere Benzemeyi Yasaklamadaki Hikmeti
Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye rahimehullah bu konuda şöyle der: ‘İnsanın zahirde bir kavme benzemesi, insanda batinî olarak o kavme karşı bir meyil ve o kavme karşı bir muvafakat oluşturur.’
Yine İbni Kayyım rahimehullah da: ‘Şeriatın bu benzemeyi yasaklamasındaki asıl hikmet, batinî muhabbeti ve batinî meyli yasaklamasıdır.’ demektedir.
Sonuç olarak, böyle iğrenç ve her haliyle Allah’a isyan olan bir günde insanların neden cüretkar davrandıkları çok açık şekilde anlaşılmış oluyor.
Selam ve dua ile sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.