İslam Dini Mücadele Dinidir.

İslam mücadeledir… İslam sürekli olarak mücadele, hareket, dinamizm, aşk, iman, kitap, risalet, ahiret, adalet, eşitlik, özgürlük, ekmek davasında olmadır. Vahyin ortaya koyduğu tevhidi dünya görüşü, barışa, paylaşıma ve sosyal adalete..

İslam Dini Mücadele Dinidir.

İslam mücadeledir…

İslam sürekli olarak mücadele, hareket, dinamizm, aşk, iman, kitap, risalet, ahiret, adalet, eşitlik, özgürlük, ekmek davasında olmadır. Vahyin ortaya koyduğu tevhidi dünya görüşü, barışa, paylaşıma ve sosyal adalete dayalı sınıfsız bir toplum oluşturma anlayışı, ezilenlerden, sömürülenlerden, halktan yana olan tavrı her çağda ve her coğrafyada insanlığın yoluna ışık tutmuş; insanlığı kör ideolojilerin, ırkçı söylemlerin girdabından çekip kurtarmıştır. İnsanı kulların kulluğundan Allah’ın kulluğunda özgür yaşamaya, paylaşmaya, sosyal adalete, eşitliğe ve barışa çağıran bütün İslam peygamberleri halkın arasından çıkmış, onların özgürlük davalarını haykırmış, dönemin siyasi, sosyal, ekonomik, dini sömürü güçlerine karşı kıyam etmişlerdir.

İslam mücadeledir…

Yeryüzünde ezilenler, horlananlar, emekçiler, mazlumlar ve bunların karşılarında ezenler, aristokratlar, kodamanlar, zalim ve zorbalar olduğu müddetçe İslam’ın mücadeleci, savaşçı, devrimci rolü devam edecektir. İslam’ın bu rollerini yansıtan en temel özelliği sürekli bir mücadelenin varlığıdır. İslam’ın en temel özelliğinden biri olan mücadeleyi/cihadı nefisle mücadele düzeyine indirgemek İslam’ın bu mücadeleci, devrimci, harekete geçirici, değiştirici ruhunu yok etmektir. Bu, İslam’a yapılabilecek en büyük kötülüktür. Nitekim nefisle mücadele adı altında Müslümanlar uyutulmakta, birileri de dar dünyalarında kurdukları tuzaklarla onların dini duygularını sömürmekte mallarını da haksızlıkla yemektedir. Birileri İslam coğrafyasını baştan sona kan gölüne çevirirken, çocuklarımız öldürülürken, kadınlarımızın ırzına geçilirken elimize verilen boncuklarla dergah köşelerinde, çakıl taşları sayma, vird çekme, hatme yapma ve bunu da “Nefisle yapılan cihat, en büyük cihattır.” Diye övmeyi kusura bakmasınlar kimse bize yutturamaz. Bu durum bir planın gereği olarak Müslümanı kademe kademe, yavaş yavaş toplumsal düzenden, sorumluluktan, duyarlılıktan, mücadele sahnesinden çekip koparma onu Hint fakiri gibi münzevi bir yaşama hapsetmedir. Merhum Ali Şeriati’nin deyişiyle: “Hak ile batılın çarpıştığı savaş alanında olmadıktan sonra; çağının şahidi, toplumunun şehidi olmadıktan sonra nerede olursak olalım! İster namaza duralım, ister içki sofrasına oturalım; ne fark eder ki?”

İslam mücadeledir…

Ayrıca İslam’ı, temelli belli olmayan kof bir sevgi, hoşgörü dinine çevirerek ılımlaştırma çabaları İslam’ın devrimci, itirazcı, değiştirici, dönüştürücü ruhunu kaybetmesine neden olmakta ve ona inananları miskin, hareketsiz, münzevi bir sufîzmin kucağına atmaktadır. Nitekim Unesco’nun 2007’yi Mevlana yılı olarak kabul etmesi bu planın bir parçasıdır. Hem terör devleti İsrail’in bulunduğu coğrafya nedeniyle hem de bölgemizin (Ortadoğu) yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı böyle bir dönemde devrimci, değiştirici, itirazcı, başkaldırıcı bir İslam yerine, miskin, tembel, münzevi, Allah’a havaleci, sesi soluğu kesilmiş, dergah köşelerine, dehlizlere, vicdanlara hapsedilmiş ve ahireti kazanma derdine düşürülmüş bir İslam elbette tercih nedenidir. İslam’ın savaşçı, mücadeleci, itirazcı ruhunu ortadan kaldırarak onu ılımlaştırma çabalarının nedenleri elbette bunlarla sınırlı değildir. Son yüzyılda ve önceki yüzyılda sömürgeciliğe karşı büyük bir mücadele ortaya koyan İslam’ı ılımlaştırarak onu etkisizleştirmek ve Müslümanları uyutmak, böylelikle İslam topraklarında yapacakları her ameliyat için müsait bir ortam hazırlamaktır. Bugünkü ılımlı İslam projesi de Hristiyan atına Müslümanı bindirmekten ibarettir. Nitekim Ortaçağda derebeyleriyle kiliselerin el ele vererek halkı sömürdüğünü ve temeli Mesih öğretisi(!) olan “Düşmanın, yanağına bir tokat atarsa, öbür yanağını da çevir.” öğretisiyle halkın uyuşturulduğu ve kendilerini sömürenleri görmedikleri gibi onların işlerini daha da kolaylaştırdığına tarih şahittir.*

İslam mücadeledir…

Evet, İslam barış sistemidir, İslam kendisine saldırı yapılmadığı sürece saldırıda bulunmaz; ama aynı zamanda yeryüzünde ezilenler, horlananlar, yurtlarından haksız yere sürülenler, gelecekleri yok edilen çaresizleri de zorbaların, zalimlerin, despotların eline bırakmaz. Bizim inancımızda mazlumun dini, dili, ırkı sorulmaz. Ezilen, sömürülen, horlananın dini, dili, ırkı ne olursa olsun yardımına koşulur ve onları ezenlerin silahlarının namlusuna göğüslerin çeperi dayanılır. Bu, İslam’ın insana verdiği değerin ölçüsüdür. çünkü insan yüce bir öze sahiptir. Allah kendisine ruhundan üflemiştir. Bu ruh ona bir bilinç, idrak, düşünme becerisi kazandırmış ve diğer yaratılmışlarda bulunmayan özelliklere sahip olmasını sağlamıştır. İnsan, meleklerin kendisine secde ettiği yeryüzünün halifesidir, dolayısıyla insan bu yaratılan evrenin en güzide, en değerli meyvesidir. Onu zillete düşüren, sömüren eşekleştiren, malını haksızlıkla yiyenlere karşı İslam ona mücadele ruhunu, savaşma gücünü, itiraz haykırışını, başkaldırma erdemini sağlamış, onu donukluktan, hareketsizlikten, yönsüzlükten, münzevilikten, her şeyi Allah’a ve ahirete havalecilikten kurtarmış, böylelikle ona toplumsal bir sorumluluk ve duyarlılık, hareket, mücadele, aşk, şehadet, güç, iman kazandırmıştır.

İslam mücadeledir…

İslam, Allah’a teslim olmaya çağırdığı gibi, aynı şekilde ve bu sebeple Allah’tan başka her İlahlığa, rablığa da isyan etmeye davet eder. İslam’ın ilk şiarı “La” demektir, yani tevhittir, yani bütün ilahlık davasında olanlara karşı bir isyan, toplumu sınıflara ayıranlara karşı bir başkaldırı, sömürü düzenlere karşı bir direniştir. Bütün İslam peygamberlerinin bir isyan başlattığını, yoksulları, sömürülenleri ayaklandırdığı ve büyük bir direniş başlattıklarını görüyoruz. Nitekim Muhammed Peygamber’in hayatına baktığımızda mücadele içinde 23 sene geçirdiğini görüyoruz. Bizim için “ûsvetün hasene”olan Peygamber vahiy aldığı 23 senesini büyük bir hareket, mücadele ve savaş içerisinde sürdürüyorsa bizim için de bu durum bir örneklik teşkil etmesi lazım değil mi?

İslam mücadeledir…

“Allah insanlığa kitabı, mizanı ve demiri indirdi.”(57/25) ne demektir? Kitap nedir, mizan nedir, demir neyin sembolüdür? Kitap, ilimdir, hikmettir; mizan, hukuktur, kanundur, sosyal adalettir; demir hukuk düzendeki sosyal adalet ve eşitliği koruma ve kollama sembolüdür, yani mücadeledir, kılıçtır, en nihayetinde savaştır. Peki, neyin savaşı? Zorbalığın, diktatörlük kurmanın, sömürmenin, eşekleştirmenin savaşı değil; adaleti, paylaşımı, eşitliği sağlama savaşı, fitneyi, fesadı yeryüzünden silmenin ve ezilenleri yeryüzüne varis kılmanın savaşı. Kabilî bir düzende Habil olma savaşı ve Habilleri yeryüzünde önderler kılma savaşıdır. İnsanlık tarihi bu savaşın sahneleriyle doludur. Hatta tarih bu iki zıt gücün savaşından ibarettir: İslam Mücadele dini olmasydı 90 yaşındaki piri fani Eyyüp El Ensarini ne işi vardı kOstantiniye kapılarında, Ne işi vardı Tarık Bin Ziyadın Endülüs çöllerinde.

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL