Eşref Sencer Kuşcubaşı 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Harp okulunda okuduğu sırada Jön Türkler’le ilişkisinden dolayı Sultan Abdulhamid Han tarafından Hicaz’a sürgün edildi. Burada zindandan kaçarak padişaha karşı ayaklanma başlattı. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle başlattığı isyanı sonlandırdı. Daha sonra arkadaşlarıyla birlikte kurduğu
Teşkilat-ı Mahsusa isimli istihbarat örgütüne katıldı. 1911 yılında Trablusgarp’a giderek Enver Paşa ile beraber direnişte yer aldı. 1912 yılında yaşanan II. Balkan Savaşı’nda Çorlu, Tekirdağ, Mal
kara, Hayrabolu ve Edirne’nin kurtarılmasında büyük rol oynadı. Birlikleriyle Batı Trakya’yı da ele geçirerek, burada Batı Trakya İslam Cumhuriyeti’ni kurdu. 1. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Teşkilat-ı Mahsusa’nın Arap Yarımadası’ndan sorumlu başkanı olarak göreve başladı. İngilizlere karşı başlatılan Kanal Harekatı’nda savaştı. 1918 yılında Hayber’de Faysal’ın 20 bin kişilik birliğine karşı 40 kişilik grubuyla beş saatten fazla çarpıştıktan sonra yaralı olarak esir düştü. Daha sonra birliğiyle birlikte Malta’ya sürgün edildi. İngilizlerle imzalanan esir değiş-tokuş anlaşmasında serbest bırakılmıştır. Kısa bir süre sonra da A
nadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldı. Kuvayi Milliye örgütleriyle birlikte Yunan kuvvetlerine karşı savaştı. Daha sonra Çerkez Ethem’le birlikte vatandaşlıktan çıkarılarak ülkeye girişi yasaklandı. 1938 yılında çıkartılan genel bir afla Türkiye’ye döndü. 1964 yılında İzmir’de bulunan çiftliğinde vefat etti. Öte yandan Eşref Sencer Ku
şcubaşı yaşamı boyunca birkaç eser de yazmıştır.
ESERLERİ
– Hayber’de Türk Cengi
– Teşkilat-ı Mahsusa Arabistan, Sina ve Kuzey Afrika Müdürü Eşref Bey’in Hayber Anıları
– Eşref Kuşçubaşı– Tarih-Anı Dizisi
TEŞKİLATI MAHSUSANIN İKİ KAHRAMANI Kuşları şeyhi Kuşçubaşı Eşref ve Sudanlı Zenci Musa.
Kuşçubaşı Eşref, Sultan Abdulhamid’in emriyle Yemen’e 300 bin altın götürmekle görevlendirilir. Medine’den sonra İngiliz birlikleri ve Şerif Hüseyin’in 10 bin kişilik birliğiyle çarpışmaya girer. Toplam 70 istihbarat elemanı saatlerce çarpışır. Onlar çarpışırken asıl altınlar Abdulhamid’in Afrika ve Sudan’dan devşirdiği zenci hafiye Musa ve elamanları tarafından dikkat çekmeden Yemen’e ulaştırılır. Kuşçubaşı esir düşer. İngiliz Lawrence kendisini görünce şaşırır. Kuşçubaşı’na “Seni bir yerden hatırlıyorum.” der. Kuşçubaşı ise yıllar önce Sina’da bir Arap kabile reisiyle görüştüğü
nü ve kendisinin de orada olduğunu söyler. Lawrence, “Evet o görüşmeyi hatırlıyorum, ama sen orada neredeydin, reisin yanına mı sızmıştın?” diye sorar. Kuşçubaşu, “O kabile reisi bendim” der.Zenci Musa ise Teşkilât-ı Mahsûsa’da görev alan Kuşçubaşı Eşref Bey’in emrinde de çalışıyordu. Vatana hizmet etmek için zorlu görevler üstleniyordu. Teşkilât-ı Mahsûsa, günümüzdeki Milli İstihbarat Teşkilatı’nın karşılığıdır.Eşref Bey’in emrinde çalışan Musa’ya, bir gün 300 bin altını Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim etme görevi verildi. Altınlar, düşman güçleri ile savaşan Türk kuvvetlerine silah alımı için kullanılacaktı. Bu altınların, düşman askerlerinin eline geçmeden, eksiksiz olarak Tevfik Paşa’ya teslim edilmesi gerekiyordu. Her taraft
a işgal kuvvetlerinin askerleri kol geziyor, ajanları kulaklarını dört açmış, duydukları her haberi değerlendiriyordu. Bu zorlu şartlar altında Zenci Musa, altını yerine ulaştırarak, kendisine verilen görevi başarıyla yerine getirdi.
ZENCİ MUSA’DAN TOKAT GİBİ CEVAP
İşgal güçleri komutanı General Harrington bu tür zorlu ve güven gerektiren görevlerin Musa’ya emanet edildiğini öğrendi. Musa’yı kendi saflarına çekmek isteyen General, Musa’yı yanına getirtti. General, Musa’nın gözlerinin içine bakarak, “Türkler için değil bizim için çalışırsan, seni altına boğacağım”dedi.Bu sözler üzerine çılgına dönen Musa, öfkeyle General Harrington’a dönerek “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz benirencide eder; benim bir devletim, bir bayrağım var, ay yıldızlı bayrak; bir kumandanım var, Eşref Bey” cevabını verdi.
Bu sözler üzerine general, karşısında duran bu zenci Türk’ün sadakati, vatanına duyduğu sevginin büyüklüğü ve vefakarlığı karşısında hayretler içinde kaldı.
FAKİR MİLLETİN EMEKLİ MAAŞINI ALAMAM
Daha sonra Zenci Musa, Anadolu’daki Millî Mücadeleye destek için İstanbul’a geldi. Galata gümrüğünde hamallık yapıp, gece Anadolu’ya silah kaçırıyordu. Tüm bu çalışmalar sırasında vereme yakalandı. Onun bu durumunu gören Ali Paşa ona emekli maaşı bağlamak istedi. Zenci Musa, çok hastaydı ve parasal olarak ihtiyaç içerisindeydi. Buna rağmen “Paşam, ben bu fakir milletin emekli maaşını alamam” diyerek teklifi geri çevirdi. Zenci Musa öldüğünde, bavulundan; bir Osmanlı haritası, Kuşçubaşı Eşref’in resmi, bir de kefen çıkmıştır.
KAHRAMAN ARABIM VEREMDEN ÖLMÜŞ
Eşref Bey Musa için; ‘Ben esaretten kurtulup, Milli Mücadelenin öncülerinden olduğum günlerde, Musa, o benim kahraman Arabım veremden ölmüştür’ der.Bu dizeleri merhum Mehmet Akif, Eşref Beyle Mısır’a görevli gittiği zaman, Zenci Musa’yı tanır ve bu dizeleri onun için yazar..’Onların tek ideallerinin vatanı, milleti, bayrağı, dini olduğu apaçık ortadır. Bugünlerde kendilerine kimlik arayışı içerisinde olanlar, hiç arayışa girmesinler, bir kere okusunlar bu hayatı, görsünler mücadele nasıl verilirmiş, görsünler vatan nasıl
sevilirmiş, görsünler bayrak nasıl sevilirmiş, görsünler din nasıl sevilirmiş. Zenci Musa bir Arap’tı. Ama tek vatanı Devlet-i Osm
aniye idi. Tek bayrağı Ay Yıldızlı bayrak ve tek dini İslam’dı. Bugün bölücülük yapanlara tokat gibi cevaptır Zenci Musa. Zenci Musa ve onun gibi bu vatan topraklarının bağımsızlığı ve biz gelecek nesiller için canlarını hiçe sayarak savaşan, çalışan, vatanın çıkarlarını, kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutan, vatanını, milletini büyük bir sadakatle seven milyonlarca ismini bilmediğimiz kahramanımız büyük “vatansever”lerdir. Onların vatanları için yaptıkları bunca fedakarlığın yanında bizlere onları ve verdikleri mücadeleyi hiç unutmamak ve daha çok çalışmak düşüyor.Kaynak: Kahramanca savaştı, sefalet içinde öldü.
https://www.youtube.com/watch?v=_oEhgr_DGI0