Osmanlı’yı Cihan Devleti Yapan 150 Sır
Osmanlı… Kazandığı veya kaybettiği savaşları okumaktan muazzam kültürel zenginliğini henüz keşfedemediğimiz bir dünya devleti. Siyasi hayatı sona ermiş olmasına rağmen dünyanın hálá yararlandığı koca bir çınar. Biz ise önyargılarımızı aşamadığımızdan bu büyük mirası uzun süre reddettik. Bakın Yaban, Kiralık Konak gibi romanlarında eskiyle pek barışık olmadığını açıkça belirten Yakup Kadri Karaosmanoğlu ne diyor:
‘Osmanlı tarihi baştan başa bir fazilet kitabıdır. Acaba nasıl olmuş da bu tarih bütün dünya tarafından; bizim tarafımızdan bile ters anlaşılmıştır.’
Ama artık bizim insanımız da, çok yavaş da olsa, Osmanlı’yı öğreniyor. Öğrenmekle kalmıyor, Osmanlı’dan yararlanma yoluna gidiyor.
Osmanlı ile ilgili bugüne kadar çok kitap yazıldı. Ancak bunların çoğu siyasi tarih konuları, yani savaş ve barışları içeriyor. Osman Gazi’den II. Viyana yenilgisine kadar olan süreçte (1299-1683) elde edilen zaferler büyük bir zevk ve gururla okunuyor, anlatılıyor. Ya sonraki dönem… Karlofça (1699), Pasarofça (1718), Küçük Kaynarca (1774), Berlin (1878) Antlaşmaları… Büyük bir üzüntüyle okuruz bu antlaşmaların öncesini ve sonrasını… İşin daha da ilginci Osmanlı’nın siyasi tarihini öğrenmeye verdiğimiz önem kadar, bu konulardan yararlanma olasılığımız aynı ölçüde değil.
Oysa Osmanlı’nın yönetim anlayışı, adalet, ekonomi, sanat, eğitim alanlarında yapılan uygulamaları devlet, toplum, hatta bireylere yarar sağlamaktadır. Nitekim başta günümüzün süper gücü ABD olmak üzere birçok ülkenin Osmanlı uygulamalarından yararlandığı bilinmektedir. Sadece ABD mi?.. Tabii ki hayır!.. Japonya, AB devletleri, Arap devletleri… Son yıllarda Osmanlı arşivinde çalışan araştırmacıların bu ülkelerden ağırlıklı olması, bunun en somut göstergesidir.
Osmanlı’yı Cihan Devleti Yapan 150 Sır kitabında, ‘keşfi devam eden bir kıta’ olan Osmanlı kültür ve medeniyetinin idari, toplumsal, ekonomik, eğitim, kültür ve sanat müesseseleri konu edilmektedir.
Sadece tarihe ilgi duyanların değil, ‘başarıyı yakalamak isteyen herkesin okuyacağı bir kitap.’
Yalancı şahitliğin cezası ağırdı
Yalancı şahitliği belirlenen şahıs, Kadı’nın emriyle muhzırlar (adlî polis) tarafından uyuz bir eşeğe bindirilmekte, suçunu bağıran bir tellálın eşliğinde, bulunduğu şehrin caddelerinde dolaştırılıp teşhir edildikten sonra serbest bırakılmaktaydı. Böyle bir şahıs, hayatının sonuna kadar şahitlik etmek hakkını kaybetmekteydi. Yalancı şahitliği devlet güvenliğini sıkıntıya sokacaksa hapis, padişahın şahsına zarar verecekse idam edilmekteydi.
Kitaptan bazı ilginç başlıklar
Çeyiz olarak kitap verilirdi Emeklilikte de hizmete devam edilirdi Esirler maaşlı devlet görevlisi olabilirdi Devlet askerini boş bırakmazdı Sorunlu aileler pozitif düşüncelere yönlendirilirdi Dilini düzeltmeyenlere itibar gösterilmezdi Köleleri devlet evlendirirdi Osmanlı’da işsizlik sigortası vardı Gayr-i müslimler bedelli askerlik yaparlardı Çarşılar dua ile açılırdı Osmanlı’da aylık maaş yoktu Köylülerin bankası vardı Binalarda alttan ısıtma sistemi vardı
Padişah ‘İstediğimi yaparım’ diyemezdi
Vatandaş padişahın yersiz bulduğu iradesine de karşı çıkabilirdi. Büyük makam sahibi olanların yanında küçük makam sahibi olanlar da karşı çıkabilirlerdi. Mesela 1812 yılında II. Mahmut, bir Ramazan gecesi sesini çok beğendiği bir imamın Beylerbeyi Camii’nde teravih namazı kıldırmasını ister. Bu durum silahtar ağa tarafından caminin imamına iletilir. Söz konusu caminin imamı, ‘Ben buranın imamlığı görevinde bulunduğum sürece benden başka kimse namaz kıldıramaz.’ diyerek padişahın isteğini reddeder. Zaten maaşını da cami vakfı karşıladığından, işveren-işçi ilişkisi de yoktur imamın padişahla. Dolayısıyla bu durum, padişahın isteğini reddetmesini kolaylaştırmaktadır.
Çiçeklerin rengi değişik anlamlara gelirdi
Osmanlı bir evin camının önüne konmuş bir saksıda sarı çiçek bulunuyorsa, ‘Ey yoldan geçen, bu evde hasta var. Yüksek sesle konuşup onu rahatsız etmeyiniz’; camın önündeki saksıda kırmızı bir çiçek bulunması ‘Ey yoldan geçen, bu evde gelinlik kızımız var. Kullandığın kelimelere dikkat et, ağzından argo bir kelime çıkmasın’ anlamına gelirdi.