Yeniçeri Ocakları tüm fikirsel düşüncelerini İslam Ahlak Fazileti, Türklük Gurur ve Şuurundan Almaktadır. Onun içindir ki; İslam ve Terör yanyana gelmeyecek kadar uzak kelimelerdir. Ecdadımız asıllar boyu amaç ve gayeyle..
Yeniçeri Ocakları tüm fikirsel düşüncelerini İslam Ahlak Fazileti, Türklük Gurur ve Şuurundan Almaktadır. Onun içindir ki; İslam ve Terör yanyana gelmeyecek kadar uzak kelimelerdir. Ecdadımız asıllar boyu amaç ve gayeyle her türlü fikir ve düşünceyi hoşgörüyle karılayıp bu sayede Tüm milletlerin hayranlığını kazanmıştır. Biz Yeniçeri Ocakları olarakda bu hassasiyetleri gözeterek, etnik ve dini ayrıcalıkları bütünleştirme yoluna gitmiştir.
Terörizm, 20. yüzyılda toplumlara zulüm, acı, gözyaşı getirmiştir ve içinde bulunduğumuz yüzyılda da etkilerini artırarak sürdürmektedir. Dünyanın pek çok yerinde, terör eylemlerine karşı alınan adli tedbirler etkili olmamakta, güçlü devletler dahi terörü etkisiz hale getirememektedirler. Bunun sebebi kullanılan yöntemin yanlış olmasıdır. Din ahlakından tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları biraz gelişmiş hayvan türleri gibi gören, aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek imkansızdır. Bugün birçok ülkede hala devam eden bu saldırganlığı ve zulmü engellemenin tek yolu insanlara İslam Dini’nin getirdiği güzel ahlakın aşılanmasıdır.
Terörizm barışın, dostluğun, kardeşliğin, uzlaşmanın ve hoşgörünün karşısında olan karanlık fikir ve ideolojilerin bir uygulamasıdır. İslam Dini’nin özünü ise bu gibi güzel ahlak özellikleri oluşturur. Dolayısıyla terörizm, İslam Dini’yle tam anlamıyla çelişen bir yöntemdir.
Terörün Psikolojisi ve Yöntemleri
“Terör” kavramının günlük lisanda kullanılan anlamından daha geniş bir kapsamı vardır.
Günümüzde Türkçe’deki terör kavramı, genellikle radikal ideolojik gruplar tarafından yürütülen silahlı mücadeleyi ifade etmektedir. Oysa terör kavramı, çok genel bir yaklaşımla, uzun süreli korku ve dehşet durumunu ifade etmede kullanılır. Ve terör, yoğun ve sistematik bir korkuyu ve bu korkuya neden olabilecek her türlü şiddet eylemini içerir. Ancak her durumda terörün yöneldiği hedef, dolaylı ya da doğrudan halkın kendisi olmaktadır.
Bir terör örgütü, halkı kendi yanına çekebilmek için terör uygular: Elde edeceği korkunun kendisine güç vereceğini, bu güç sayesinde de halkı, ya da çoğu kez halkın bir bölümünü kendisine destekçi kılabileceğini hesaplar. Bu sözünü ettiğimiz terör türü, “terör” dendiğinde ilk anlaşılan şeydir ve genellikle “sol terör” olarak tanımlanır.
Ancak bir de Üçüncü Dünya ülkelerinde rastlanan ve dikta rejimleri tarafından uygulanan terör vardır. Aslında buradaki mantık, sol terördeki mantığın bir “makro” uygulamasından başka bir şey değildir. İktidarın sahibi olan kadro ya da diktatör, baskıcıdır; iktidarını sadece kendi şahsi çıkarına kullanmaktadır. Ve bu yüzden çeşitli toplumsal muhalefetlerle karşı karşıyadır. Bu durumda, sözkonusu dikta rejimi, muhalefetten daha güçlü olduğunu kanıtlamak için yine aynı formülü kullanır: Terör uygular ki, halk kendisinden korksun. Ve bu korku ona güç sağlasın.
Terör örgütleri, savundukları ideolojiye bağlı olarak, haksızlık ve zulüm yaptığını düşündükleri yönetim ve yöneticileri bertaraf etmeyi, böylece daha mutlu ve adaletli bir hayat tarzını amaç edindiklerini ileri sürmektedirler. Oysa bu hiç de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Allah Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde, bu tür bir anlayışa sahip olanlar için şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.” (Bakara Suresi, 11-12)
Dikkat edilecek olursa, terörü bir yöntem olarak benimseyenler, kimi zaman birbirlerine karşılıklı yarar sağlayacak bir ittifak içine girmektedirler. Çünkü terörü uygulayanlar, ellerindeki silahın kendilerine sağladığı bir takım “rant”ları elde etmektedirler. Bu noktada, artık idealler kaybolur. Terörün varlığının korunması bizzat bir amaç haline gelir.
Terörün başvurduğu temel yöntemler, gelişen ve değişen dünya koşulları ile birlikte, değişiklik göstermektedir. Özellikle gelişen teknolojiye bağlı olarak elde ettiği yeni imkan ve kabiliyetleri ile etkisini ve gücünü her geçen gün arttırmaktadır.
Teröre başvuran gruplar, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak, hedef seçimi ve eylem zamanı konusundaki insiyatiflerini kullanmada sınırsız davranabilmektedirler. Kullandıkları yöntemlerin çeşitliliği nedeniyle, terör eylemlerinin, zamanından önce haber alınarak önlenmesi veya faillerinin yakalanması güçleşmekte ve bu da terörün olumsuz etkilerini artırmaktadır.
Ayrıca teröristler, eylemlerinde kendilerini sınırlayan ahlaki veya insani engeller tanımadıklarından dolayı, gözü kara bir ruh hali içerisinde zalimce ve acımasızca hedeflerine yönelmektedirler.
Bu noktada terörün iki farklı stratejisi ya da başka bir deyişle eylem yöntemi ortaya çıkar:
Birincisi, tehlikeli gördükleri muhaliflerin ortadan kaldırılması ya da susturulmasıdır. İkincisi ise, toplum üzerinde etki oluşturacağı kestirilen hedeflere yapılacak saldırılarla, toplumu istenen biçimde yönlendirmektir. Yani provokasyon…
Bu sebeple, kimi zaman önemli bir toplumsal figür öldürülür, kimi zaman da rastgele toplu cinayetler işlenir. Burada tek amaç, insan öldürmüş olmak değildir; ölenleri kullanarak toplumun düşüncesini değiştirmektir.
Kısacası, terör, hem şahıslar ve küçük terör örgütleri ve hem de istihbarat servisleri tarafından etkili bir yöntem olarak dünyanın dört bir köşesinde uygulanmaktadır. Amaçlar farklıdır, ama izlenen yöntem ortaktır.
Terörün Çözümü İslam Ahlakıdır
Terör örgütleri şiddeti, kaba kuvveti, savaş ve çatışmayı adeta kutsal kavramlar gibi görürler. Terörün ortadan kaldırılması, ancak İslam’ın sunduğu güzel ahlakla mümkün olacaktır
Günümüzde terör, dünyanın pek çok ülkesini tehdit etmeyi sürdürmektedir. Terörizm, bir yandan da pek çok ülkede “sokaklara” yayılmakta, şiddetten ve kan dökmekten hoşlanan barbar kitleler meydana gelmektedir. Bu nedenle, tüm dünya için “terörizme karşı fikri bir mücadele” gerekmektedir.
Bu mücadele ise yalnızca adli ve polisiye yöntemlerle olmaz. Sadece terörist grupları veya örgütlenmeleri takip ederek, suçluları bulup hapse atarak veya dünyanın şu veya bu ülkesine bombalar atarak bu ideoloji ortadan kaldırılamaz. Aksine bu yöntemlerle terörist faaliyetler daha da gelişebilir ve güçlenebilir.
Verilen mücadeleler neticesinde bir terör örgütünün iç ve dış desteği kesilebilir, para kaynakları ile elemanları yok edilebilir, fakat ideolojik anlamda bir örgüt çökertilemediği müddetçe tamamen ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Terörizmin ideolojileri yaşadıkça alınacak fiziki tedbirler sadece geçici çözümler olacaktır.
Terörizmin ortadan kaldırılması için, insanlara sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, hoşgörü, adalet gibi temel ahlaki kavramların öğretilmesi ve aşılanması gereklidir. Bu kavramların kaynağı ise Kuran ahlakıdır. Terörizm insanlara savaşı, şiddeti, kan dökmeyi, ırkçılığı telkin ederken, Allah’ın bizler için belirlediği Kuran ahlakı, barış ve huzur dolu bir dünyanın temellerini tesis etmektedir.
Başka bir deyişle, İslam Dini ve Kuran ahlakı, terörizmin ve teröristlerin destekleyicisi değil yeryüzünü terörizm belasından kurtaracak yegane çaredir.
İslam Barışı, Hoşgörüyü ve Affediciliği Emreder
Allah müminlere güzel ahlaklı olmalarını öğütlemektedir. Kuran’da bu ahlakın nasıl olacağı da tarif edilmektedir. Örneğin Müslüman kendisine kötülük yapıldığında dahi iyilikle karşılık vermekle yükümlüdür. Bu konudaki ayetlerden birinde Allah şöyle buyurur:
“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 34)
Yukarıdaki ayetin gösterdiği şekilde hareket eden bir insanın terörizmin mantık ve yöntemlerine sempati duyması, bu kanlı ideolojiye en ufak bir eğilim göstermesi elbette ki söz konusu olamaz.
Terörizmin bir diğer özelliği, kendisine belirlediği sözde “kutsal” hedef uğruna binlerce masum insanı göz kırpmadan feda edebilmesi ve bunu bir erdem gibi görmesidir. “Hedefler araçları meşrulaştırır” mantığıyla düşünen teröristler, gerçekte hiçbir şekilde meşru olmayan bir hedef için her türlü vahşeti gerçekleştirebilirler.
Oysa Kuran’da insanlara haksız yere saldırmanın, masum insanları öldürmenin çok büyük bir suç olduğu bildirilmiştir. Terör metotlarını benimseyenlere göre insan hayatının hiçbir değeri yoktur, ama İslam dinine göre tek bir insanın hayatı dahi çok önemlidir. Allah bir ayetinde şöyle buyurur:
“… Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur… ” (Maide Suresi, 32)
Tek bir insanın dahi suçsuz yere öldürülmesi tüm insanların öldürülmesi gibiyken, teröristlerin işledikleri cinayet, katliam ve gündemdeki tabiriyle “intihar saldırıları”nın ne kadar büyük bir suç olduğu açıktır. Allah terörizmin bu zalim yüzünün ahiretteki karşılığını şöyle bildirir:
“Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır.” (Şura Suresi, 42)
Teröristler, ahlaki veya insani değerlerini kaybetmiş, zalim ve acımasız kişilerdir. Bundan dolayı da kolayca kışkırtılıp, öfkeye kapılıp, şiddete yönelebilmektedirler. Terörist gruplar en basit bir olayda dahi gözü dönmüş bir öfkeye kapılır ve bunun ardından hemen kavga ve çatışma başlatırlar.
Elbette bu duygusal şiddet, Kuran’ın emirlerine tamamen aykırıdır. Kuran’da Müslümanlar öfkelendikleri zaman öfkelerini yenen, akılcı, itidalli ve ılımlı insanlar olarak tarif edilmektedir. Karşılaştıkları hiçbir olay, onları hiddetlendirmez, saldırganlaştırmaz. Bir ayette şöyle bildirilir:
“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134)
İslam Dini ile terörizmin bağdaşmadığı bir nokta da Kuran’ın barışı, uzlaşmayı savunması ve tavsiye etmesidir. Dikkat edilirse bu özellikler terörizmle taban tabana zıttır. Terörizm saldırgan olmayı, işgal etmeyi, savaşmayı, kaba kuvvetle hareket etmeyi, zulmetmeyi yol olarak benimsemiştir. Ancak tüm bunlar Kuran’a göre zalimliktir. Allah iyilikte bulunmayı ve insanların arasını düzeltmeyi emreder. Terör, şiddet anlamlarını da kapsayan her türlü bozgunculuk hareketini yasaklar ve bu tür bir eylem içinde olanları lanetlediğini bildirir:
“Allah’a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.” (Rad Suresi, 25)
|
Sonuç
Terörizm, tabiatı itibarıyla, din ahlakının getirdiği sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, yardımlaşma, kanaatkarlık gibi ahlaki erdemlere tamamen zıt bir yapı meydana getirmektedir. İlahi dinler tarafından lanetlenmiş olan “zalimlik” kavramı, terörizmin mayasında vardır ve bu zalimlik terör grupları tarafından sistemli olarak övülmekte, meşru gösterilmekte ve özendirilmektedir.
Gerçek şu ki, tüm dünyada yaşanan iç karışıklıklardan, şiddeti gün geçtikçe artan kanlı terör eylemlerinden insanlık olarak kurtulmak gerekmektedir. Bugün dünyanın her yerinde vicdan sahibi insanların lanetlediği terör belası, Allah’ın izniyle İslam Dininin getirdiği güzel ahlakın, barışın, uzlaşmanın, sevgi ve şefkatin yerleşmesiyle tarihin derinliklerine gömülecektir.